26 Ekim 2021 Salı



 Harbiye'de sana gelmek için indiğim otobüs durağında inip avare avare yürüyerek Pangaltı'na kadar gelmiştim. Ara sokaklardan, esnaf lokantalarının, manavların önünden geçerek uzatabildiğim kadar uzattığım yürüyüşümün artık kısa bir molaya ihtiyacı olduğuna karar verip bir kafeye oturdum. İçine gereğinden fazla şeker koyduğum kahvemi içerken aklıma senin 'çayı buçuklu şekerlerle içmek' hakkında yazdığın bir cümle geldi. Ardından "Madem öyle, hadi koş" gibi bir cümleyi yazdığın için ben fark etmeden zihnime kazınmış. Yoksa ilk okuyuşumdan sonra sesli şekilde defalarca okuduğumdan değil, kesinlikle. Bazen durup dururken seni asla aklımdan atamayacağım ve ömrümün sonuna kadar seni beklemek istediğim için hiçbir erkekle yakınlaşamayacağım geliyor. O kadar korkuyorum ki... Çocukluk işte, sana çok çabuk bağlandım. Olgun bir kadın böyle yapmazdı. Dirayetli olur, sebat gösterir ve istediğini almak için sonuna kadar kendini düşürmeden uğraşırdı. Ben kendimi düşürmekten çok korktum. Ama elbet bir gün ortaya çıkacak olan istediğini elde etmek uğruna her şeyi mubah gören bir tarafım da var. Umarım o an bunu ortaya çıkarmak için doğru kişi olduğuna karar veren ruhum büyük oranda yanılıyor olmaz.
 Bardakta kalan soğumuş son yudumu içince kahvem bitmişti fakat senin hakkında düşüneceğim şeyler henüz bitmemişti. Hatta hiç bitmeyecek gibiydi. Bu da beni korkudan delirtiyordu. Hava kararmaya ve iyice esmeye başladığında evlerin bahçeli duvarlarını süsleyen visteryalardan burnuma gelen ferah kokularla yoluma devam ettim. Geldiğim yoldan dönmemeye karar verip sanki çok biliyormuşum gibi yolumu değiştirdim. Küçük ve isteksiz adımlarla ayaklarımı bir nevi sürüye sürüye ilerliyordum. Nereye gittiğimden de nereye varacağımdan da habersiz. Gözkapaklarımın üzerindeki ağırlığa dayanamayıp gözlerimi biraz kıstım. Üzerinde yürüdüğüm kaldırımın her iki yanında da bistro veyahut kafeler vardı. Çantamdan bir sigara çıkarmak istedim. Çok üşümüştüm, defalarca katlayarak küçücük hale getirdiğim hırkamı bulup çıkardım, çantamı bacaklarımın arasında kıstırıp hırkayı üzerime geçirdim. Bacaklarımın arasına doğru eğilip çantamdaki çakmağımı aradığım sırada çantamın ön gözünden bir şişe  hafif eğimli kaldırımın üzerine yuvarlandı . Eğilip aldım, bir zamanlar rahat uyumak için kullandığım lavanta esansı. Bu kavuşmanın şerefine bileklerime birkaç defa damlattım ve bileklerimi boynuma götürerek ovuşturdum. Kokunun üzerimden ayrılmasını istemediğim için sigara içmeyi biraz ertelemeye karar verdim. Hırkamın kollarını parmaklarımla çekiştirip ellerimi içine gizledim. Çantamı bacaklarımın arasından omzuma aldığım ve kafamı kaldırıp halihazırda birkaç adım attığım sırada seni gördüm. Sırtını ve turuncuya çalan tişörtünü, dokunmaktan delicesine haz duyduğum kollarını. Ellerini önünde birleştirmiş bir şeyler anlatırken bir yandan kahkahalar atıyordun. Dikdörtgen bir masanın etrafında oturan dört kişi. Seni o kadar özlemişim ki, saçlarını, ellerini, kahkahanı. Hiç düşünmeden oturduğunuz mekana girdim. İçerisi çok kalabalık ve duman içindeydi. Masanıza doğru yaklaştım, bana arkan dönüktü. Sakince arkana yaklaşıp durduğumda karşında oturan arkadaşların gözlerini dikmiş bana bakıyorlardı. Bunu fark edince arkana bakmak için bir hamle yapmış olsan da beni görmeye henüz hazır olmadığını düşünüp bir kez daha bakmak için delirdiğim yeşil gözlerini iki elimi uzatıp avuçlarımın içiyle kapattım. Hınzır gülüşümden sonra arkadaşların, bir sorun olmadığını ve sadece sana sürpriz yapmak isteyen bir tanıdığın olduğumu düşünmüş olmalılar ki suratlarındaki gergin ve sorgulayıcı ifade yerini rahat ve meraklı bir tebessüme bırakmıştı.
 Bir an için sessizlik oldu ve ben ona daha yakın olmak istediğimi hissettim. Beni kokladığını fark ettim. Evet canım, birini kokusundan tanımaya çalışmak çok hoş bir yol. Eğilip yanağımı kulağına dokundurdum ve fısıldadım. "Bil bakalım ben kimim?" Cevap vermedi. Kafasını sağa sola sallayıp ellerimden kurtulmaya çalıştı. Karşıda oturan iki çocuk kikirdemeye başladı. İstese pekala kurtulurdu ellerimden. Boynu ve tişörtünün yakası arasında açıkta kalan kısma bir öpücük kondurdum. Bir anda beni karşısında gördükten sonra şaşkın bakışlarını hayal ettim. Çok tatlıydı. Ama hepimiz biliyoruz ki çoğu şey hayallerimizdeki kadar güzel olmaz, hatta bazen yakınından bile geçmez. Hikayenin bu kısmını ben yazıyor olsaydım o öpücükten sonra arkamı dönüp hızlı adımlarla mekandan çıkıp kaldırımda koşar adım yürümeye başlardım. Arkama bakmadan. Köşeyi döndüğümde belki de bileklerimi koklayabilsin diye sürmüş olduğum lavanta kokusunu maskeleyebileceğini umursamadan yakardım sigaramı. Gücünü arttıran rüzgarın tersi yönünde durup derin nefesler çekerken cızırtısını duymaktan zevk aldığım sigarayı sanki sahip olduğum en değerli şeymişçesine tutardım iki parmağımın arasında. Kalbimde duyduğum sızıyı geçiştirmeye çalışarak elimin tersiyle silerdim gözyaşlarımı. Sonra hiçbir şey olmamış gibi, henüz durağa varmamış ve dolayısıyla durmamış olan bir otobüsün önüne atlayıp beni almasını sağlar, defolup giderdim. Ama yapmadım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  göğsümdeki bu dingin ağrıyı nasıl tarif ederim bilmem. göz bebeklerimin sana bakınca aldığı maksimal büyüklüğü ölçemem. defalarca kez sonu...