Harbiye'de
sana gelmek için indiğim otobüs durağında
inip avare avare yürüyerek
Pangaltı'na kadar gelmiştim. Ara sokaklardan, esnaf lokantalarının, manavların önünden geçerek
uzatabildiğim kadar uzattığım yürüyüşümün artık kısa
bir molaya ihtiyacı olduğuna karar verip bir kafeye oturdum. İçine gereğinden fazla
şeker koyduğum kahvemi içerken aklıma senin 'çayı buçuklu şekerlerle içmek' hakkında
yazdığın bir cümle geldi. Ardından "Madem öyle, hadi koş" gibi bir cümleyi yazdığın
için ben fark etmeden zihnime kazınmış. Yoksa ilk okuyuşumdan sonra
sesli şekilde defalarca okuduğumdan değil, kesinlikle. Bazen durup dururken
seni asla aklımdan atamayacağım ve ömrümün sonuna kadar seni beklemek istediğim için hiçbir erkekle yakınlaşamayacağım geliyor. O kadar korkuyorum ki... Çocukluk işte, sana çok çabuk bağlandım.
Olgun bir kadın böyle yapmazdı. Dirayetli olur, sebat gösterir ve istediğini almak için sonuna kadar kendini düşürmeden uğraşırdı. Ben kendimi düşürmekten çok korktum.
Ama elbet bir gün ortaya çıkacak olan
istediğini elde etmek uğruna her şeyi mubah gören bir tarafım da var. Umarım o an bunu ortaya çıkarmak için doğru kişi olduğuna karar veren ruhum
büyük oranda yanılıyor olmaz.
Bardakta
kalan soğumuş son yudumu içince kahvem bitmişti fakat senin hakkında
düşüneceğim şeyler henüz bitmemişti. Hatta hiç bitmeyecek gibiydi. Bu da beni korkudan
delirtiyordu. Hava kararmaya ve iyice esmeye başladığında evlerin bahçeli duvarlarını süsleyen visteryalardan burnuma gelen ferah
kokularla yoluma devam ettim. Geldiğim yoldan dönmemeye
karar verip sanki çok biliyormuşum gibi yolumu değiştirdim.
Küçük ve isteksiz adımlarla ayaklarımı bir nevi sürüye sürüye
ilerliyordum. Nereye gittiğimden de nereye varacağımdan da habersiz. Gözkapaklarımın üzerindeki ağırlığa dayanamayıp gözlerimi biraz kıstım. Üzerinde yürüdüğüm kaldırımın
her iki yanında da bistro veyahut kafeler vardı. Çantamdan
bir sigara çıkarmak istedim. Çok üşümüştüm, defalarca katlayarak küçücük hale
getirdiğim hırkamı bulup çıkardım, çantamı
bacaklarımın arasında kıstırıp hırkayı üzerime geçirdim. Bacaklarımın arasına doğru eğilip çantamdaki çakmağımı
aradığım sırada çantamın ön gözünden bir şişe hafif eğimli kaldırımın üzerine yuvarlandı . Eğilip aldım, bir zamanlar rahat uyumak için kullandığım lavanta esansı. Bu kavuşmanın şerefine bileklerime
birkaç defa damlattım ve bileklerimi boynuma götürerek ovuşturdum. Kokunun üzerimden ayrılmasını istemediğim için sigara içmeyi biraz ertelemeye karar verdim. Hırkamın
kollarını parmaklarımla çekiştirip ellerimi içine gizledim. Çantamı bacaklarımın arasından omzuma aldığım ve kafamı kaldırıp halihazırda birkaç adım attığım sırada seni gördüm. Sırtını
ve turuncuya çalan tişörtünü, dokunmaktan delicesine haz duyduğum
kollarını. Ellerini önünde
birleştirmiş bir şeyler anlatırken bir yandan kahkahalar atıyordun. Dikdörtgen bir masanın etrafında oturan dört kişi.
Seni o kadar özlemişim ki, saçlarını,
ellerini, kahkahanı. Hiç düşünmeden oturduğunuz mekana girdim. İçerisi çok kalabalık ve duman içindeydi. Masanıza doğru yaklaştım, bana
arkan dönüktü. Sakince
arkana yaklaşıp durduğumda karşında oturan arkadaşların gözlerini dikmiş bana bakıyorlardı. Bunu fark edince arkana bakmak için bir hamle yapmış olsan da beni görmeye henüz hazır olmadığını düşünüp bir kez daha bakmak için delirdiğim yeşil gözlerini iki elimi uzatıp avuçlarımın içiyle kapattım.
Hınzır gülüşümden sonra arkadaşların, bir sorun olmadığını ve sadece sana sürpriz yapmak isteyen bir tanıdığın olduğumu düşünmüş olmalılar ki suratlarındaki gergin ve
sorgulayıcı ifade yerini rahat ve meraklı bir tebessüme bırakmıştı.
Bir an için
sessizlik oldu ve ben ona daha yakın olmak istediğimi hissettim. Beni kokladığını
fark ettim. Evet canım, birini kokusundan tanımaya çalışmak çok hoş bir yol. Eğilip yanağımı kulağına dokundurdum ve fısıldadım. "Bil bakalım ben kimim?" Cevap vermedi. Kafasını sağa
sola sallayıp ellerimden kurtulmaya çalıştı. Karşıda oturan iki çocuk kikirdemeye başladı. İstese pekala kurtulurdu ellerimden. Boynu
ve tişörtünün yakası
arasında açıkta kalan kısma bir öpücük
kondurdum. Bir anda beni karşısında gördükten sonra
şaşkın bakışlarını hayal ettim. Çok tatlıydı. Ama hepimiz biliyoruz ki çoğu şey hayallerimizdeki kadar güzel olmaz,
hatta bazen yakınından bile geçmez. Hikayenin bu kısmını ben yazıyor
olsaydım o öpücükten sonra arkamı dönüp hızlı adımlarla
mekandan çıkıp kaldırımda koşar adım yürümeye başlardım. Arkama bakmadan. Köşeyi döndüğümde belki de bileklerimi koklayabilsin diye sürmüş olduğum lavanta kokusunu maskeleyebileceğini umursamadan yakardım
sigaramı. Gücünü arttıran rüzgarın tersi yönünde durup derin nefesler çekerken cızırtısını duymaktan zevk aldığım
sigarayı sanki sahip olduğum en değerli şeymişçesine
tutardım iki parmağımın arasında. Kalbimde duyduğum sızıyı geçiştirmeye çalışarak elimin tersiyle silerdim gözyaşlarımı. Sonra hiçbir şey olmamış gibi, henüz durağa varmamış ve dolayısıyla durmamış olan bir otobüsün önüne atlayıp beni almasını sağlar, defolup giderdim. Ama yapmadım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder